Hadi bi okumadan önce kısacık düşünün.
Ben düşündüm ve en gerçek olan, hatta belki tek gerçek olan şeyin ‘Ölüm’ olduğuna karar verdim. Ölüm, evet. Sakın pesimist biri olarak düşünmeyin beni ki değilim, beni bilen bilir. Her şeye rağmen ne kadar umutlu ve güçlü olduğumu biliyorsunuzdur. Neyse konu ben değilim şimdi.
Tabii ki şunu da demiyorum; ‘ölüm gerçek ama geri kalan her şey yalan,’ demiyorum. Ama ölümün olduğu bir yerde geriye kalan diğer şeylerin gelip geçici olduğunu, bir gün mutlaka bir şekilde sona ereceğini hepimiz biliyoruz. Gülüşler, ağlayışlar, eğlenceler, acılar, mutluluklar, hırslar, sevgiler, alıp verdiğimiz nefesler ve daha birçok olgu ve duygular. Tüm bunlar günün birinde bitecek ve mutlak gerçeklik olan ölüm gelecek. Dönüşü olmayan, bitmeyen, gitmeyen, kaçışı olmayan; ölüm.
Yaşadığımız acılar tabii ki gerçek ama bir gün bitiyor değil mi? Her karanlığın ardından güneş yeniden doğuyor. Ya da karanlıklar içinde bitiyor ama bitiyor, sonsuz sürmüyor hiçbir şey. Ne mutluluklarımız ne hüzünlerimiz.
Dinlediğimiz bir şarkıda diyor ya “Ölüm varsa bu dünyada zulüm var,” diye, gerçekten de dünyanın her yerinde zulümler var. Savaş adı altında soykırımlar var. Ölümün kendilerine de uğrayacağını ve bundan ne parayla, ne güçle, ne de başka bir şekilde kaçamayacaklarını unutan ahmaklar var.
Aslına bakarsanız iyi ki ölüm var. Zalimlerin zulmüne karşı iyi ki kurtuluş var. Çünkü Müslüman olarak biliyoruz ki ölüm bir son değil ebedi hayata geçiş. Mazlumların yeri de belli zalimlerin de. Son söz olarak ne diyoruz:
Zalimler için yaşasın cehennem.